22 Kasım 2010 Pazartesi

Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Paralellikler ve Türk Kültürünün Eskiliği

Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Paralellikler ve Türk Kültürünün Eskiliği (1)
Giriş
Bilindiği üzere Türklüğün en eski izleri Ön Asya'da görülmüştür. Sümerce'deki Türkçe kelimeler Türkçe'nin Orta Asya'da ortaya çıkışından yüzyıllarca öncesine dayanmaktadır (1). Ondan başka Elamca, Kutça ve Kasca'daki Türkçe sözler de bölgedeki Türk varlığını göstermektedir.
İran'ın coğrafi durumuna baktığımızda güneydeki sarp ve yüksek sıradağlarından dolayı batı bölgelerinden Pakistan ve Hindistan'a geçişin çok zor olduğu görülür, oysa Orta Asya'ya rahatlıkla seyahat edilir ve bir takım bilim adamının görüşüne göre Proto Türkler veya Pre-Türkler Orta Asya'dan Hazar'ın güneyinden geçerek İran'ın batısına gelmişler ve orada yerleşmişler (2). Bilim adamlarının bir diğer kesimi ise Proto Türklerin Hazar Denizi'nin kuzeyi ve Kafkaslardan İran'ın batısı ve Mezopotamya'ya geldiğini savunmaktadırlar (3). Geliş yolları ne olursa olsun Türklerin Ataları İran'ın batısında ve Mezopotamya'da var olmuşlar, dünya medeniyetinin temelinin atılmasında ve bölge kültüründe kendilerinden önemli izler bırakarak tarihe geçmişlerdir. Bu çalışmanın amacı eskiçağ dünyasında önemli yere sahip Elam ve Kas kültürlerinde Türklüğün izlerinin ortaya çıkarılmasına yöneliktir.
Anahtar Kelimeler: Elam, kut, böri, ata, gök

Affiliation Between Elamite, Kassite and Turkish Culture and Oldness of Turkish Culture (1)
Abstract

The most ancient Turkish cultural traces have been found in ancient Near East. Turkish words in Sumerian language are very older than any other Central Asian languages of Turks that have appeared at scene of history. In addition, Turkish words and cultural elements found in Elamite, Gutian and Kassites are obvious evidence of Turks in those peoples and regions.
Casting an eye over geography of Iran, high mountains chain lied in south of Iran prevent passing through Iran to Pakistan and India, whereas passing from Central Asia to Iran is much easier. Aaccording to some orientalist, Proto-Turk or Pre-Turk tribes had passed from south or north of Caspean sea, arrived in Iran and Mesopotamia and settled there. Ancestor of Turks are present in west of Iran and Mesopotamia, have had a important role on  foundation of  region and world civilization. They had significant impact on the cultures.. The purpose of this article is to emphasize of Proto-Turks culture at ancient history of  and culture of Elam.
Keywords: Elam, kut, böri, ata, gök

Elam Kültürü
Bilindiği üzere Elamlılar, eskiçağ Mezopotamya kültürleri sayılan Sümer, Akad, Babil ve Asur kültürleri ile paralel yaşamış ve bu kültürlerin hepsinden daha uzun ömürlü olarak yüksek düzeyde bir kültür yaratmışlardı. Bu kültür bugünkü İran'ın batı ve güney batısında yaratılmış ve kısa bir süre sonra etkileri doğuda Hindistan, batıda Sümer, kuzeyde İran'ın ortaları ve güneyde ise Basra Körfezi'nin ortalarına kadar ulaşmıştı (4). (Günaltay, 1987: 142-3) Mısır'da bulunan bazı sanat eserlerindeki bir takım motiflerin Elam ürünü olduğu ileri sürülmüştür (5).
Elam kültürünün ilk evrelerini Milat'tan önce 5. binyılın sonlarından izlemek mümkündür. Bu dönemde Susa başta olmak üzere Cevi, Caferabad, Bandbal, Çoğa Miş ve bir takım höyüklerde birlik arzeden bir takım kültürel özelliklere rastlanmıştır ki bunlar arasında Elam'a özgü açık sarı kermaikler başta gelmektedir (6). Sonraki evrelerinde Susa 1 ve Hisar  döneminde (M. Ö. 3700-3300) bütün bölgeye göre çok yüksek düzeyde olan desenli ve renkli keramiklere rastlanmaktadır. Bu keramiklerin üzerindeki desenler ve motifler Elam tarihi boyunca İran'ın çok değişik yerlerinde görülmüştür. En önemli motif ise yılan resmi ve Elamlıların bu hayvana olan olağanüstü sitayişkarane inançları idi (7). Ayrıca Elam M.Ö. 3. binyılda eskiçağ dünyasında örneği olmayan onlu rakam sistemine sahip idi (8) ve bu kültürünü bütün eski İran'a yaymış durumdaydı.
Maden işlemede dalında da Elamlılar yüksek bir seviyeye ulaşmışlardır. Altın ve tunç kaplar ve eşyalar ve bunlar üstünde işlenmiş çok ince kabartmalar bu insanların bu konudaki ustalığıını göstermektedir (9). Özellikle M. Ö. 12. Yüzyılda yapılmış Elam kralı Untaş-Napirişa'nın eşi Napir-asu'nun gerçek boyutlarla dökülmüş tunç heykeli ve üstündeki uzun elbisesi Elam sanatçılarının bu konudaki maharetini göstermektedir.
Elam bölgesi Mezopotamya, Mısır ve Hint gibi büyük ırmaklara sahip olduğu için zirai tekniklerin ortaya çıkarılıp üst düzeyde uygulandığı bir coğrafya idi. Karun, İdide (bugünkü Dez) ve Uknu (bugünkü Kerha) gibi büyük ırmakların varlığı bölgeyi tarıma çok elverişli bir duruma getirmişti ve büyük sulama kanalları ve yüksek ziraî teknikler bol miktarda ürün yetiştirmeyi sağlamaktaydı. Fazlasıyla elde edilen artı ürün ise diğer alanların gelişmesini de beraberinde getirmekteydi (10).
Elam kültürü, büyük ve gelişmiş kültürlerin komşusu olmasına rağmen uzun süreli ömrü boyunca kendini korumayı başarmış ve az görülen bir muhafazakarlıkla bir çok kültürel öğesini ömrünün sonu olan M. Ö. 640 yılına kadar sürdürmüştür. Ondan sonra ise tıpkı Sümerce ve Sümer kültürünün Akad ve Babil kültüründeki yeri, Latince ve Latin kültürünün  ise Avrupa dillerinde ve kültürlerindeki yeri ve önemi gibi (11) Elam dili ve kültürü de çeşitli İran kültürlerinde uzun süre kullanılmış ve bir takım öğeleri günümüze kadar gelebilmiştir.
Elam devleti M. Ö. 2800'lerde kendini göstermektedir. Bu dönem Mezopotamya çivi yazılı kaynaklarında Kiş ve Hamasi gibi Elam site devletlerinin adı geçmekte ve Sümerlerle olan savaşları hakkında bilgi verilmektedir (12). İlk başlarda bu devletler daha çok bölgesel vasıf taşımaktaydı. Güçlü bir liderin otoritesi altına girdikleri zaman büyük bir devletin ortaya çıktığı görülürdü (13). Bu merkezileştirilmiş devlet Elam tarihi boyunca farklı yerlerde kurulmuştur ve ömrü boyunca 3. Ur sülalesi (Sümer) ve 570 yıl hüküm süren Babil'deki Kaslar sülalesinin ortadan kaldırılması gibi önemli işlere imzasını atmıştır (14). En parlak dönemini ise M. Ö. 12-11 yüzyıllarda yaşamış ve Şilhak-İnşuşinak gibi ferasetli ve dirayetli kralın sayesinde en geniş topraklara sahip olmuştur (15). M. Ö. 640 yılında ise Asurlular tarafında ortadan kaldırılmış ve siyasal varlığına son verilmiştir (16).
Elam dili Türkçe'nin de dahil olduğu bitişken (Agglutinative) diller ailesine mensuptur  ve dil yapısı Hint-Avrupa dilleri gibi bükümlü değil Türkçe gibi eklemelidir (17). Aynı şey Sümer, Kas, Gut ve sair bölge dilleri konusunda da geçerlidir. Bir takım bilim adamının ileri sürdüğü gibi Kas, Gut ve Lulubi dilleri Elam diliyle akrabadır (18). Bu ise dünyanın ilk yüksek seviyeli medeniyet yaratan halkın Asyalı ve bitişken dilli olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere bir zamanlar Avrupa'da medeniyetin sadece bükümlü dilli insanlar tarafından yaratılabileceği görüşü ortaya atılmıştır; (19) ancak Mezopotamya ve Çin medeniyetlerinin bulunmasıyla bu hipotez kendiliğinden çürümüş oldu.

Elam-Türk Akrabalığı
Elam Kültürü ile Türk Kültürü arasında bir takım ortak ögelerin ve Elam dilinde bir takım Türkçe sözcüklerin varlığı saptanmıştır. Bu konuda ilk adımı Andreas David Mordtman atmıştır. O, 1870 yılında yayınladığı "Über die Keilinschriften Zweiter Gattung" adlı makalesinde bir takım Elamca kelimelerin Türkçe'de de var olduğunu göstermiştir (20). Türkiye'de ise Hamit Zübeyir Koşay 1938'de "Elam-Türk Dilakrabalığı" adlı makalesiyle Elamca ve Türkçe'de ortak olan gramer ve kelimelerden söz etmiştir (21). İran'da ise Muhammet Taki Zehtabi "İran Türklerinin Eski Tarihi" adlı eserinde Elamca-Türkçe ortak sözcüklerden kısa bir liste sunmuştur (22). Bu kelimelerin arkasındaki önemli kültürel olgular hem Türk hem Elam kültüründe yer almaktadır; ancak bu unsurların Elam versiyonu, oluştuğu zamanlara bakıldığında Orta Asya Türk kültürüne göre daha eski ve bu olguların ilk versiyonu olarak görülmektedir. Bu olgulardan en önemlilerini aşağıda açıklamaya çalışacağız:

1. Kut İnancı
Bilindiği üzere kut kavramı Eski Türk hakimiyet anlayışının temel taşlarından birisidir. Bazı bilim adamları bu kelimenin hakimiyet ve siyasi iktidar anlamına geldiğini ileri sürmektedirler (23). Bu kavramın “devlet, saadet, baht, ikbal, ruh” anlamlarına geldiği de belirtilmektedir (24). İslam öncesi Türk kültüründe kut, uluş (kısmet) ve küç (güç) ile birlikte töre denetimi altında Türk hakimiyet düşüncesi oluşturulurdu (25). Türk tanhusu veya kağanı Tanrı'nın verdiği kut ile onun uluşu olan Türk ilini küç ile idare etmekteydi ve bu doğrultuda törenin direktifleri ona yol göstermekteydi. Dolayısıyla Türk hakimiyet telakkisi karizmatik bir vasıf taşımaktaydı. Ancak töre direktifleri kanunî bir sistemin var olduğunu da göstermekte idi (26). Bilgelik ve könilik (adalet) ise hakanda var olması gereken önemli özellikler idiler. Karizmayı yani kut’u Tanrı'dan alan kağan, ilahi nizam olan töreyi korumakla yükümlü idi ve bu işte kusur ettiği zaman kut’u geri alınarak töreye muhalefet suçundan öldürülürdü (27).
Bu düşünce biçimi Asya Hun İmparatoru Motun (Bagatur, Mete) zamanında görülmüş ve İslamiyet'ten sonra da devam ettirilmiştir. Saadet ve Baht anlamlarını da ihtiva eden bu kavram Asya Hunları, Tabgaçlar, Avrupa Hunları, Bulgarlar, Gök Türkler, Uygurlar, Karahanlılar vb. Türk devletlerinde görülmüş ve günümüze kadar gelmiştir.
 Elam kültüründe de bu telakki aynı kelime ile adlandırılmıştır. Mahiyet itibariyle Orta Asya Türk kültüründeki kut anlayışına çok yakın olan bu düşünce biçimi M. Ö. 2300'lerde Elam kültüründe görülmüş ve Elam siyasal varlığının sonu olan M. Ö. 640 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.  Elamlılarda da siyasal iktidar anlamında olan bu kelime (28) saadet ve baht anlamlarını da vermekte idi (29).  Bir çok Elam özel adlarında bu kelimenin kullanıldığı görülmektedir. Bu anlayış Elamlılardan Akadlara (30) ve her iki kültürden Akamenitlere geçmiştir (31). Bazı bilim adamlarına göre bu anlayış Elamlılarda "kiten" biçiminde ifade edilirdi (32). Ama özel isimlerin büyük çoğunluğunda bu şekli değil gerçek biçimi olan kut şeklini görmekteyiz; Kutir, Kutik, Kutran, Kuduzuluş vb. Bu ise bize her iki kültürde bu düşüncenin şekil ve mahiyet itibariyle aynı olduğunu ve aynı kökten neşet aldığını göstermektedir. Kas halkının Tanrılarından birinin adı olan ve Bugün bile İran’ın ortasında bir şehir adı olarak günümüze kadar gelebilen Gidar’ın da Elamca Kutir sözcüğünden alındığı öne sürülmektedir (33).

2. Böri
Bilindiği üzere eski Türkler bugün kurt dediğimiz yırtıcı hayvana böri derlerdi. Türklerde böri ve böriden töreme efsanelerinin çok önemli olduğu, özellikle Gök Türklerde ana böri, Kao-çı ve Uygurlarda ise ata böri menşe efsanelerine rastlanmaktadır (34). Böri veya kurtun semavi mahiyeti taşıdığı, ondan dolayı bir takım Türk boylarında gök böri, gök yeleli böri, gök cal böri gibi terimlerin bulunduğu bilinmektedir (35). Çin kaynaklarından böri sözcüğü ve böri ile ilgili konuların Hunlarda da mevcut olduğunu öğrenmekteyiz (36). Bu da Türklerde böri ile ilgili konuların derin geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Ancak böri kelimesi ve böri ile ilgili konuların daha eskilere dayandığına dair bazı işaretler mevcuttur. M. Ö. 11. yüzyılda Elam, Şilhak-İnşuşinak döneminde geniş topraklar elde etmiş ve en parlak devrini yaşamıştır. Yazdırdığı tabletlerde fethettiği toprakların adını sayan bu kral Kaslar bölgesinde böri ile ilgili iki yer adını çekmektedir. Bunların birisi “Bit Bari” (kurtlar evi), diğeri ise “Şa bar bari” (kurttan) (37). Onun ev olarak çevirdiği Akadca “bit” kelimesi eski dönemde soy anlamı da vermekte idi. Kaslarda ve Elam’da bari veya böri sözcüğü çok daha önceler kullanılmaktaydı. Bu da bölgedeki kültürün Türklükle bağlantısını gösteren önemli delillerden birisidir. Ayrıca Kas kral adlarında  böri kelimesinin geçtiği ileri sürülmektedir. Kas kralları Ulam-Buriaş ve Burna-Buriaş adlarında geçen buriaş kelimesindeki buri hissesinin böri olduğu ileri sürülmektedir (38). Sonundaki –aş veya –ş hissesi ise bölge adlarında geniş görülen bir ektir.

3. Ata
M. Ö. 1800'lerde Elam krallarının, baba anlamında olan ve Türkçe'deki ata kelimesiyle aynı anlama gelip ata, ada ve atta biçimleriyle yazılan bir lakabın kendilerini verildiği görülmüştür (39). Bu ise o dönem Elam krallarının halk ile olan münasebetlerine işaret etmektedir. Elamlıların ölen krallarını saygıyla anmaları, büyük saymaları ve kutları olduklarına inanmaları onlarda da ata kültünün önemli olduğunu göstermekte ve benzer anlayışın var olduğuna işaret etmektedir.

4. Amma
Elam dilinde anne, ana anlamında olan bu kelime (40) bütün Türk lehçelerinde aynı manayı taşıyan eski bir Türkçe kelimedir.

5. Gök
Elamca'da Kik (41), Kukki (42) ve kak (43) biçimlerinde yazıldığı ileri sürülen bu kelime Türk kültürünün en önemli öğelerinden birisidir. Elam dilinde sema anlamını ifade eden bu kelime ile Türkçe'deki Gök kelimesi arasında tam bir birlik görülmektedir. Ancak bazı bilim adamlarının ileri sürdüğüne göre bu kelime ilk başlarda sadece göğün rengini ifade etmek için kullanılırdı ve Türkler semanın yüzeyini Tanrı bildikleri için tengri sözcüğünü Tanrı manasında ve gök kelimesini ise bu tanrının rengini belirtmek için kullanmışlardı (44). Ancak daha sonra Tanrı soyut bir hal aldıktan ve görünmez bir varlık addedildikten sonra semaya gök denilmeye, yani bir şeyin rengine verilen ad kendisine denilmeye başlandığı ileri sürülmektedir.

6. Ukkuru
Elam dilinde yukarı anlamına gelen bu kelimenin (45) günümüz çeşitli Türk lehçelerinde ise yüce, uca, yukarı vb. versiyonları mevcuttur (46).

7. Şara
Elamca'da “aşağı” veya “altında” anlamını veren bu sözcük (47) Gök Türkçe'de asra, günümüz değişik Türk lehçelerinde ise aşağı, asri, asra, aşağa gibi versiyonları bulunmaktadır (48). Hunlar döneminde Çin'in doğusundaki bir ırmağın adı Şara Müren idi (49).

8. -re, -ra
Bu ek eski Türkçe'de cihet ve yön mefhumunu ifade etmekteydi (50). Gök Türk kitabelerinde yazılan Yırgaru (geri, batı), Birgerü (beri, güney), ilgerü (ileri,doğu) ve kurıgaru (yukarı, kuzey)  kelimeleri bu ek ile yaratılmıştır (51). Elamca'da ise bu ek aynı anlamda ukku-ru ve şara-ri kelimelerinde kullanılmıştır (52).

9. Hutta
Elamca'da "etti" anlamında bir fiil olan bu sözcüğünü değişik yönlerden incelemek gerekir:
a) Elamca'da "Hut-" fiili Türkçe'deki "et-" fiiliyle aynıdır (53). Burada Türk lehçelerinde olağan bir ses hadisesi olan baştaki "h" sesinin düşmesiyle karşı karşıyayız. Bilindiği üzere İran'daki Halaç Türkleri Türkçe'sinde kelimenin başındaki bu "h" sesi hala varlığını korumaktadır (54).
b) Elamca'da geçmiş zaman fiili Türkçe'de de olduğu gibi "–ti, -ta" kipiyle yapılmaktadır (55).

10. Tiri veya Tir
Elamca'da bu sözcük demek ve söylemek anlamında kullanılmaktaydı (56). Bilindiği üzere Türkçe'de de "de-" fiil kökü aynı anlamı ifade etmektedir.

11. İni veya İngi
Elamca'da bu kelime kardeş anlamında kullanılmıştır (57). "ng" diftongu kimi yerlerde "iki", kimi yerlerde ise "ini" tellafuz edilmiştir. Bazı özel adlarda "İngi" biçimine de rastlanmaktadır.  Gök Türk kitabelerinde küçük kardeş anlamına gelen ini sözcüğü bu kelime ile aynı manayı taşımaktadır (58). Bu kelime Gut'ların özel adlarında da görülmektedir (59).

12. Şak
Elam dilinde bu sözcük oğlan ve çocuk anlamına gelmektedir. Türk dilinde bu kelimeyi hem çaga hem de uşak kelimeleriyle kıyaslamak mümkündür. Bilindiği üzere Gök Türkçe'de kelimelerin başındaki ünlü harf çoğu zaman düşmüştür. Mesela "asra" yerine "sra" veya "eşid" yerine "şid" yazılmıştır (60). Bu kuralı göz önüne aldığımızda Elamca "şak" kelimesinin Türkçe'deki "uşak" demek olduğunu ileri sürmek mümkündür. Ayrıca erkek ve oğlan manasını veren çaka veya çaga kelimesi de bu kelime ile hem şekil ve hem de anlam açısından çok yakın bir benzerlik göstermektedir (61).

13. Kutu
Attan küçük bir hayvan olduğu belirtilen bu kelimeyi Türk dilindeki Katır kelimesiyle kıyaslamak mümkündür (62).

Bu ortak kelimelerin sayısını elli ve daha fazlaya çıkarmak mümkündür. Moğolcadan Türkçe’ye geçmiş Balbal (63), öt- (geçmek), tın, var- (varmak), getir- (64) vb. bir çok kelime bu cümledendir. Daha ciddi araştırmalar ve zor bir dil olarak bilinen Elam dilinin daha da derinlemesine araştırılması bu sayıyı daha da çoğaltacaktır.
Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Paralellikler ve Türk Kültürünün Eskiliği (2)
Buraya alınan ortak kelimeler çok az bir değişikliğe uğrayan ve her iki dilde aşağı yukarı biçim ve anlam itibariyle aynı olan kelimelerdir. Bu kelimelerin saptanması kolaydır. Ancak seslerin değişmesiyle bir takım kelimeler biçim benzerliğini kaybederler ve bunların aynı anlama gelen aynı kelimeler olduğunu tespit etmek gerekir. Dilcilikte ise önemli olan bu ses değişimi kuralını ortaya çıkarmaktır. Bu dil kaideleri ortaya çıkarıldıktan sonra karşılaştırılan iki dilin yakınlığından ve akrabalığından söz etmek mümkündür. Aksi halde ortak kelimelerin etkileşim yoluyla birbirinden alındığı ve bu iki dilin akrabalık bağının bulunmadığı da sözkonusu olabilir. Elam dili ve Türkçe ile olan akrabalığı konusunda şu ana kadar bir ses değişimi kuralını ortaya çıkarmış bulunmaktayız. Bu da Elamca'da kelime başındaki "p" sesinin Türkçe'deki düşmesidir.[1]


1. Pinikir:

Bu kelime "pini" ve "kir" kelimelerinden oluşmuş bir kelimedir ve Elamlıların ana tanrıçasıdır. Anlamı ise yine ana tanrıçadır. Pini kelimesi ini, ana demektir. Kir ise rotasizm (r-z) ses değişimine göre Türkçe'deki kız kelimesidir. Mesela Çuvaşça’da kız kelimesine kır, khır denmektedir.[2] Bilindiği üzere Ön Türkçe'den Proto Çuvaş ve Ana Türkçe kolları vücuda gelmiştir. Proto Çuvaş dilinde "r" sesi Ana Türkçe'de "z" sesiyle karşılanır.[3] Moğolca ile Türkçe arasında da aynı kuralın mevcut olduğu görülmektedir. Moğolca’da bir takım kelimelerdeki “r” harfı Türkçe’de “z” harfıyla karşılanmıştır.[4] Bu ses değişimi Sümerce-Türkçe arasında da görülmektedir.[5] Burada "pini" kelimesinin Türkçe'deki ini, ine, ana kelimesine denk olması ve "p" harfının düşmesiyle Türkçe’deki şekliyle aynı olduğu kolayca görülmektedir. Pinikir adı bugün bile Azerbaycan'da kullanılan "Nenekız" adıyla yakın bir benzerlik göstermektedir. Tatar ve Başkurt Türkçelerinde Ana sözü ene, ine şekillerinde ifade edilmektedir.[6] Yenisey ırmağının asıl biçimi ise Enesey'dir.[7]

2. Pel:

Elamca'da yıl anlamı veren bu sözcük[8] Türkçe'nin yıl, il kelimesinin eski versiyonudur. Başındaki "p" harfının düşmesiyle aradaki aynilik ortaya çıkmaktadır.

3. Pir:

Bu kelime Elam dilinde ise okumak, şarkı söylemek demektir.[9] Türkçe'de yırlamak, ırlamak ve bazı Türk lehçelerinde şır-, çır-[10] formları da aynı kelimenin değişik şekilleridir.

4. Par

Elam dilinde bu sözcük ermek erişmek, varmak anlamına gelmektedir.[11] Başındaki “p” harfı düşerse Türkçe’de ermek, erişmek kelimeleri ile biçim ve anlam açısından yakın bir benzerlik arzetmektedir.



Bunların dışında ayrıca bir takım ortak gramer özelliğinden de bahsetmek mümkündür:

1. Yukarıda da zikredildiği gibi geçmiş zaman Türkçe'de "–ti", Elamca'da ise "–ta" ekiyle yapılır.[12]

2. Genetif hali eki her iki dilde benzer eklerle yapılmaktadır. Bu ek Elamca'da "–na" ve Türkçe'de "–in" ekidir.

3. Yönelik hali Elamca'da "-ki, -ka" , Türkçe'de ise "-ka, -ke" ekiyle ifade edilmektedir.

4. Tıpkı Türk dilinde olduğu gibi yalın hal Elamca'da da hiçbir ek almadan yapılmakta idi.[13]

5. Elam dilinde İsim fiilimsi yapan "–an" veya "-n" eki "talun" (yazan), hali-n (emek vermek) örneklerinde görüldüğü gibi[14] Türkçe'deki "–an, -en" ekinin aynısıdır.



Bunların dışında bir takım başka kültürel benzerlikler üzerinde de durabiliriz. Elamlılara ait bir takım hesap tabletlerinde hayvanlarının sayıları tutulmuştur. Bu tabletlerde göze çarpan özellik atın çok sayıda olmasıdır. Elamlıların tıpkı Türkler gibi çok sayıda at sürüleri vardı ve en önemli hayvanlarının at olduğu görülmektedir.[15] Arkeolojik kazılarda bulunan ve M. Ö. 2500 civarlarına tarihlenen sedeften yapılmış at heykeli Prejevalski atnın ilk örneği sayılmaktadır.[16] Bu at kısa ve kalın bacaklı ve iri yapılıdır. Prejevalski atı Moğol atı olarak ün kazanmış ve Türkler arasında geniş kullanılan at olmuştur. Pazırık kurganlarında Orta Asya’nın bu yerli at cinsine ait bol miktarda kemik bulunmuştur.[17] Sumer metinlerinde geçen “anşu-kur-re” terimi ise “doğu eşeği” demektir.[18] Sumerlerin doğusunda Elam topraklarının olduğu bilinmektedir. Ayrıca betimlenen tasvirlerdeki hayvanın daha çok atı andırdığı görülmektedir. Dolayısıyla Çinlilerin Hunlardan at aldıkları gibi, Sumerler de Elamlılardan at almaktaydılar.

Elamlılarda hükümet üçlü bir düzen ile idare edilmekteydi. 1. Hükümdar, 2. veliaht olarak kardeşi ve 3. başkent Susa’nın valisi olarak hükümdarın büyük oğlu. Hükümdar öldükten sonra yerine oğlu değil kardeşi geçerdi. Ölen hükümdarın büyük oğlu ise terfi ederek amcanın veliahtı olurdu. İkinci oğul ise Susa valiliğine atanırdı. Amca öldükten sonra yerine veliahtı olan yeğeni geçerdi ve küçük yeğen de ağabeyine veliaht olurdu. Bu halka ve devir Elamlıların hakimiyet sistemidir.[19] Elamlıların taht veraset kuralını ilk kez ortaya çıkaran Cameron bu düzene şaşırtmıştır. O, “bu sistem ile alt sıralarda bulunan bir prens hükümdarlık rütbesine kadar yükselebilir” demektedir.[20] Yani Osmanlıda olduğu gibi ekberiyet esası uygulanmaktaydı. Ancak kut’un bütün aile üyelerinde tecelli ettiğine göre bu ekber veliaht, hükümdarın kut sahibi olan kardeşi olabilirdi. Bu geleneğin Hunlarda[21], Gök Türklerde[22], Selçuklulrda[23] ve Osmanlılarda[24] uygulandığı tespit edilmiştir. Fakat taht çekişmeleri, erkek kardeş ve erkek evladın olmayışı veya erken ölüşleri bu sistemin her zaman düzgün işlememesine neden olmuştur.

Genellikle çoğu Batı bilim adamı bozkırların stilize edilmiş sanatı hayvan üslubu dediğimiz hayvanların ve efsanevi yaratıkların savaşları ve özellikle geyiklere saldırmaları motiflerini İranî kavimler olarak kabul ettikleri İskitlere mal etmektedirler. Oysa hayvan savaşlarının işlendiği Luristan[25] bronzları denilen madenî sanat eserlerinin Avrupa müzelerinde bulunuşundan ve deşifre edilişlerinden sonra bu sanat üslubunun doğuş yerinin bozkırlar değil Kas toprakları olduğu ortaya çıktı. Bu eserler arasında çok ince bir biçimde hayvan savaşları motifleri işlenmiştir. Bu eserlerin M. Ö. 1200-1000 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.[26] Bu üslubun burada ortaya çıkıp geliştiği, daha sonra Hazar ve Karadeniz’in kuzey bozkırlarında yaşayan halklar tarafından benimsenerek bazı bölgesel özellikler katıldığı ve stilize edildiği düşünülmektedir.

Elamlılardan musiki alanında bir takım eserler ve tabletler bulunmuştur. M. Ö. 2. binyılın ilk yarısına tarihlenmiş bu tabletlerin birinde sazı göğsüne basarak çalan çalgıcılar görülmektedir. Bu tip saz çalma bölgemizde Azerbaycanlılar arasında bugün bile yaşamaktadır. Azerbaycanlı çalgıcılar tarlarını göğüslerine basarak çalarlar.

Her iki kültürde kadın yüksek statüye sahiptir. Elam dünyası bu açıdan eski kültürler arasında eşsiz bir konuma sahiptir ve Elam dininin en önemli iki özelliğinden biri olarak görülmektedir.[27] Ziraat kültürüne mensup olduğu, ana tanrıça inancının iyice yerleştiği Elam kültüründe kadınların yüksek haklara sahip olduğu[28], kadın hükümdarın bulunduğu ve kükümdar eşlerinin Elam tarihinde yerlerini aldığı görülmektedir.[29] Hatta bazı Elam sülaleleri, meşruluklarını sülalenin kurucusunun annesi ve kızkardeşine mensubiyette aramışlardı.[30] Benzer durumu Türk kültürü için de söylemek mümkündür. Hunlarda “yinçü”[31] ve Gök Türklerde “hatun”un[32] varlığına dikkat çekilmektedir. Hatunların memleket işlerinde önemli yere sahip olduğu, hükümdar ve veliahtın başkentte olmadaığı zamanlarda ülkeyi idare ettikleri (Karahanlılardan bu yana terkenler) bilinmektedir.[33]



Sonuç

Mezopotamya, Elam ve batı İran kültürlerinin arkeologlar tarafından ortaya çıkarılmasıyla Meşhur Sümerolog Benno Landsberger bu ifadeleri kullanmıştır:

"Antik dünya gittikçe açılan bir vuzuhla önümüze seriliyor. Cihan tarihinin başı 2500 yıl kadar daha uzamıştır".[34]

Bu uzamış tarihin başında yer alan Mezopotamya ve batı İran kültürleri günümüze kadar ciddi araştırmalara tabi tutulmuşlardır. Bizim araştırmamız açısından önemli olan bunların Türklükle olan alakalarının araştırılması ve Türk kültürünün eskiliğinin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak bu konudaki çalışmaların hepsi dilcilik açısından değerlendirilmiş ve kelimelerin arkasındaki derin mefhumlar, düşünceler ve onların mahiyetine değinilmemiştir. Elam konusu Sümerlere göre daha da az araştırılmıştır. Bunun nedeni çiviyazıları uzmanlarına göre Elam dilinin çok zor okunabilmesi ve sanki deşifre edilmesinin karşısında dayanmasıdır.

Elam-Türk akrabalığı konusunda ilk adımları Andreas David Mordtman atmıştır. O, Susa çivi yazılı tabletlerde bir takım Türkçe kelimelerin varlığını saptamıştır.[35] Fritz Hommel ise Sümerce ile Türkçe arasında 70 ortak sözcüğün varlığını saptamıştır.[36] Sümerce ile Türkçe paralelliklerini tespit için adım atanlardan Mebrure Tosun[37], Olcas Süleymanov[38], Muazzez İlmiye Çığ[39], Altai Amanjolov[40] Polat Kaya[41], Begmyrat Gerey[42] ve bugüne kadar en önemli araştırmayı yapan Osman Nedim Tuna olmuştur. Tuna kitabının dışında bu konuda başka bir yazıda bu konuya değinmiştir.[43] Muazzez İlmiye Çığ dil karşılaştırması dışında Sümer-Türk efsanelerini de karşılaştırmıştır.[44] Benno Landsberger[45] ve Kemal Balkan[46] ise Gut (Kut) kavmi dili ile Türkçe arasında yakın bir benzerliğin olduğunu saptamışlardı. Bu iki bilim adamının araştırması özel isimler karşılaştırmasına dayanmaktadır. Yukarıda anılan Mordtman ve Hamit Zübeyr Koşay ise Elam dilindeki Türkçe kelimelerin saptanmasında büyük uğraşlar vermişler ve bir takım ortak kelimelerin her iki kültürde var olduğunu ortaya koymuşlardır.[47] Şüphesiz aynı şeyi dillerinden çok az yadigarlar bırakan Kaslar ve Lulubiler için de söylemek mümkündür. Çünkü bu kavimlerin dili bir takım bilim insanına göre Elam dilinin yakın akrabası idi.[48] Barton ise Elam medeniyetinin Türkmenisten’da olan ve M. Ö. 4. bin yılın başlarına tarihlenen Anav medeniyetinden neşet ettiğini ileri sürmektedir.[49]

Bu kadar paralellikten ve hatta aynilikten sonra bölgedeki eski Türk kültürünün bir takım temel unsurlarının varlığını görmemek mümkün değildir. İster bu halklar Türklerin eski ataları olsun, ister Türklerin eski atalarıyla komşu olup bu etkileri onlardan alsınlar veya versinler. Türk kültürü ve dili çok eski zamanlardan beri bölgede var olmuş ve varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Bu konuda Elam kültürü değişik bir yere sahiptir. Sümerce'deki Türkçe kelimelerin direkt veya aracı bir kültür vesilesiyle alınıp verildiği ileri sürülse de[50] Elam kültüründeki daha yakın paralellikler ve bir takım özgün Türk kültür unsurunun varlığı diğer bölge kavimlerine göre daha yakın bir ilişkinin mevcudiyetini göstermektedir. Hatta bu konuda Elamlıları oluşturan bölge boylarının bir kısmının eski Türkler olabileceği de güçlü ihtimaller dahilindedir. Dolayısıyla bir takım bilim adamlarına göre Türk dili ve kültürü artık İç Asya'daki Hunlarla değil daha eski olan Ön Asya'daki Türk kültürüyle başlanmalıdır. Bazı bilim adamları eski çiviyazılı metinlerdeki Türkçe unsurlara dayanarak Türklerin ana yurdunun Orta Asya değil Ön Asya olduğunu ileri sürmüşlerdir.[51]

Değinilmesi gereken önemli bir nokta Elam dilinin evrelere ayırıp Türk dilinin değişik her hangi bir evresiyle karşılaştırılmamasıdır. Bu Elam ve Türk dillerinin evrelere ayrılmaması demek değildir. Elam dili proto Elamca, Eski Elamca, Orta Elamca ve Akamenit dönemi Elamcası olarak dört devreye ayrılmıştır; buradaki karşılaştırılan örnekler ise ilk üç devreden toplanan ve yukarıda da işaret edildiği gibi daha çok gözle görülen benzerliklerdir. Ancak her dönemin gramer özellikleri ve ses değişimleri göz önünde tutulup sistematik araştırmaların ve karşılaştırmaların yapılması daha fazla benzerlik ve hatta aynilikleri ortaya çıkaracaktır.
Hasan Gülmuhammet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder